İstanbul sokaklarında yaklaşık on bin, tüm Türkiye’deyse yüz bin civarında evsizin olduğu söyleniyor. Bu sayı, İngiltere’de üç yüz bin, ABD’de altı yüz bin kadarmış.
Sokağa genel bakış:
“Sokak ilginçtir ve bir o kadar da sade. İlginçtir çünkü sokakta durup insanları dışarıdan izlediğinizde ne kadar saçma sapan şeyler yaptıklarını ve hepsinin bu absürtlüğün farkında bile olmadan yaşayıp gittiğini görürsünüz. Sokakta yürüyen, dolaşan insanlar geçici olarak bir araya gelmişler midir? Gelmişlerdir. Bununla birlikte uluslaşma süreçlerini tamamlayamayıp arafta kalmış, ortak bir dili, ortak bir ülküsü, ortak bir geçmişi ya da duygusu olmayan yapay bir ulus gibi midirler? Tabii ki gibidirler. Onları bir arada tutan tek şey sokaktır, tek ortak paydaları o anda sokakta bulunmaktır. Bu nedenle sokaktaki insanlar birbirine güvenmezler. Kimi çantasını sıkı sıkı kavrayarak yürür, kimi çocuğun elini bir an bile bırakmamaya özen gösterir; çoğu sık sık cüzdanı yerinde mi diye yoklar. Kadınlar tacizden kendilerini korumak için sürekli tetikdedir. Esnafsa malları çalınmasın diye her daim teyakkuz halindedir. Herkes göz ucuyla birbirini gözetler, tehlikenin nereden geleceğini anlamaya çalışır gibidirler. Aralarında sevgi yoktur, zoraki ve kırılgan bir saygıyı da saymazsan düpedüz herkes birbirinden neredeyse nefret eder ve ürker gibidir. Sokaktaki yığınlar bu haliyle sele kapılmış kütük misali oradan oraya savrulurken, aslında sokağın kontrolü altında olduklarının zerrece farkında değildirler. Bu kadar kontrol manyağı olmasalar, sokağın gücünü fark edip özgür birer ruh olmaya yaklaşabilecekler. Gel gör ki hepsi efsunlanmışcasına ve zombi misali tüm benliklerini yitirmişcesine amaçsızca dolanıp dururlar. Oysa sokak özgürlüktür, özgürlük sokaktadır.”
Sokakta yaşayan bir insanın gözünden sokak:
“Sokak candır, canlıdır. Hayatın nabzı sokakta atar, görmesini bilene. Sokakta yaşayanlar çoğunlukla esnaflar ve işportacılar tarafından horlanır, bazen feci şekilde dövülürler ama insana en çok koyanı, sokakta yürüyüp giderken tiksinircesine bakan insanların yavşaklığıdır. Bizden korkanlara saygı duyarım, korkar. Normaldir. Ama sanki evinin salonunu işgal etmişiz gibi yürüyerek bakanlar yok mu, işte onlardan nefret ediyorum galiba. Çoğu zaman ben de onlara iğrenerek bakıyorum ve bakışlarını hemen kaçırıyorlar. Bizden iğrenmelerini gidermek bir sabuna ve bir miktar suya bulanmamıza bakar. Ama bizden iğrenenlerin pis kalplerini, nefret dolu kirli bakışlarını arındıracak bir sabun henüz icat edilmedi. Bazen de sokakta kalanlar kendi aralarında kavga ederler ki mesele ya çöp bidonu paylaşımı veya yattığı sokağın bir başkasının şiltesini atıp mekân tutmasıdır. Sokak insanı, düşünürken devlet ne der diye hesap yapmaz veya kanun ne der, tanrı ne der, partim ne der, komşum, babam, kocam, karım, patronum, arkadaşlarım ne der gibi hesaplar içine girmez. Olabildiğince sınırsız ve özgür düşünür, özgür yaşar. Sokakta devinip duran kalabalıklar işte bunlardan habersizdir. Zordur sokakta yaşamak; dişini fırçalamadan, duş olmadan, cami veya pasaj tuvaletlerini kullanmak. Hatta sokağın bir köşesinde ihtiyacını gidermek… Açlık, soğuk, dışlanma, dövülmek, hastalık, sırt ağrısı, sıcak suyla bir güzel yıkanmadan geçen aylar, hele de horlanmak… Say say bitmez. Bakmayın sokağı övüp durduğuma. Mecbur olmasan sokakta yaşanmaz…”
Not: Bu yazı, okuduğum bir kitaptan yapılan alıntılardır. 16.05.2025@
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Fatih DULKADİROĞLU
SOKAK
İstanbul sokaklarında yaklaşık on bin, tüm Türkiye’deyse yüz bin civarında evsizin olduğu söyleniyor. Bu sayı, İngiltere’de üç yüz bin, ABD’de altı yüz bin kadarmış.
Sokağa genel bakış:
“Sokak ilginçtir ve bir o kadar da sade. İlginçtir çünkü sokakta durup insanları dışarıdan izlediğinizde ne kadar saçma sapan şeyler yaptıklarını ve hepsinin bu absürtlüğün farkında bile olmadan yaşayıp gittiğini görürsünüz. Sokakta yürüyen, dolaşan insanlar geçici olarak bir araya gelmişler midir? Gelmişlerdir. Bununla birlikte uluslaşma süreçlerini tamamlayamayıp arafta kalmış, ortak bir dili, ortak bir ülküsü, ortak bir geçmişi ya da duygusu olmayan yapay bir ulus gibi midirler? Tabii ki gibidirler. Onları bir arada tutan tek şey sokaktır, tek ortak paydaları o anda sokakta bulunmaktır. Bu nedenle sokaktaki insanlar birbirine güvenmezler. Kimi çantasını sıkı sıkı kavrayarak yürür, kimi çocuğun elini bir an bile bırakmamaya özen gösterir; çoğu sık sık cüzdanı yerinde mi diye yoklar. Kadınlar tacizden kendilerini korumak için sürekli tetikdedir. Esnafsa malları çalınmasın diye her daim teyakkuz halindedir. Herkes göz ucuyla birbirini gözetler, tehlikenin nereden geleceğini anlamaya çalışır gibidirler. Aralarında sevgi yoktur, zoraki ve kırılgan bir saygıyı da saymazsan düpedüz herkes birbirinden neredeyse nefret eder ve ürker gibidir. Sokaktaki yığınlar bu haliyle sele kapılmış kütük misali oradan oraya savrulurken, aslında sokağın kontrolü altında olduklarının zerrece farkında değildirler. Bu kadar kontrol manyağı olmasalar, sokağın gücünü fark edip özgür birer ruh olmaya yaklaşabilecekler. Gel gör ki hepsi efsunlanmışcasına ve zombi misali tüm benliklerini yitirmişcesine amaçsızca dolanıp dururlar. Oysa sokak özgürlüktür, özgürlük sokaktadır.”
Sokakta yaşayan bir insanın gözünden sokak:
“Sokak candır, canlıdır. Hayatın nabzı sokakta atar, görmesini bilene. Sokakta yaşayanlar çoğunlukla esnaflar ve işportacılar tarafından horlanır, bazen feci şekilde dövülürler ama insana en çok koyanı, sokakta yürüyüp giderken tiksinircesine bakan insanların yavşaklığıdır. Bizden korkanlara saygı duyarım, korkar. Normaldir. Ama sanki evinin salonunu işgal etmişiz gibi yürüyerek bakanlar yok mu, işte onlardan nefret ediyorum galiba. Çoğu zaman ben de onlara iğrenerek bakıyorum ve bakışlarını hemen kaçırıyorlar. Bizden iğrenmelerini gidermek bir sabuna ve bir miktar suya bulanmamıza bakar. Ama bizden iğrenenlerin pis kalplerini, nefret dolu kirli bakışlarını arındıracak bir sabun henüz icat edilmedi. Bazen de sokakta kalanlar kendi aralarında kavga ederler ki mesele ya çöp bidonu paylaşımı veya yattığı sokağın bir başkasının şiltesini atıp mekân tutmasıdır. Sokak insanı, düşünürken devlet ne der diye hesap yapmaz veya kanun ne der, tanrı ne der, partim ne der, komşum, babam, kocam, karım, patronum, arkadaşlarım ne der gibi hesaplar içine girmez. Olabildiğince sınırsız ve özgür düşünür, özgür yaşar. Sokakta devinip duran kalabalıklar işte bunlardan habersizdir. Zordur sokakta yaşamak; dişini fırçalamadan, duş olmadan, cami veya pasaj tuvaletlerini kullanmak. Hatta sokağın bir köşesinde ihtiyacını gidermek… Açlık, soğuk, dışlanma, dövülmek, hastalık, sırt ağrısı, sıcak suyla bir güzel yıkanmadan geçen aylar, hele de horlanmak… Say say bitmez. Bakmayın sokağı övüp durduğuma. Mecbur olmasan sokakta yaşanmaz…”
Not: Bu yazı, okuduğum bir kitaptan yapılan alıntılardır. 16.05.2025@