Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

KÖTÜMSER

Yazının Giriş Tarihi: 02.06.2025 22:46
Yazının Güncellenme Tarihi: 02.06.2025 22:47

“Dedee, sana bir şey soracağım” deyince, gene buldu boş kaleyi, golünü atacak dedim kendi kendime. Açık söylemek gerekirse alışılmadık bir soru soracak diye ödüm kopmadı desem yalan olur. Yine de “Sor” dedim korka korka… “Sen hangi yaşında daha mutluydun?” dedi “Daha doğrusu hangi yaşlar aralığında?” diye sorusunu daha bir anlamlı hale getirdi torunum. Güzel soruydu, tam da çalıştığım yerden gelmişti soru. Üzerinde, kesintisiz seksene beş kalasıya kadar çalıştığım bir konudan çıktı…

“Otuz beşle elli beş arası” dedim duraksamadan. Durur mu yavrucak! “Neden?” dedi.

“Neden olacak? ‘Otuzunda akan sular durulur, elli beşte sızı iner dizine’ diyen boşuna dememiş… Ne yaşarsan elli beşe kadar yaşıyorsun. O yirmi senede insana her şey yakışıyor be evlat…”

İç geçirdim ona fark ettirmeden. “Her şey gençlikte güzel… Ama ölümü saymayacaksın, sadece ölüm yakışmıyor o yaş aralığına,” dedim.

“Yaşlılık öyle değil. İnsan yaşlanınca hiçbir yere yakışmadığı gibi ne yediği yakışıyor ne de giydiği. Genişini darını geçtim, kısa giysen yakışmıyor, uzun giysen yakışmıyor. Renkli giyiniyorsun, ‘Şu yaştaki insanın giydiğine bak?’ diyorlar, pastel renkleri seçiyorsun, ruhsuzlukla suçlanıyorsun. Yakışmazsın hiçbir yere, evliysen ya karın yargılar ya da kocan… Aksırığın usandırır, öksürüğün usandırır. Yalnız yaşıyorsan o daha bir bela! Yalnızlık olsa baş edersin, en çok da farkedilmemek koyar insana.

Pazara gidersin, üç kiloluk poşeti taşıyamazsın. Sokağa çıkacak olursun, geri dönüşü düşünürsün. Dokuzuncu basamakta kesilirsin, sahanlıkta dinlenmeden on sekizinciye çıkamazsın. Oy verdiğin partinin mitingine katılmak istersin, olur da idrar sıkıştırır, edecek yer bulamam diye düşünürsün. O kalabalıkta kimin kapısına dayanacaksın da çişim geldi diyeceksin? Kim buyur eder seni dükkânının tuvaletine? Oraya da yakışmazsın.

Duymayan kulakla kalabalığa giremezsin. Gençler uzay çağını, yapay zekâyı konuşurken sen köyünden, kasabandan çıkamadığın gibi amirlik memurluk dönemlerinden dem vurusun. Söze girecek olsan ya ‘Al sana nasihat!’ der aldırış etmezler ya da ‘Yine başladı bayat lafları konuşmaya’ der, azarlarlar.

Bunalırsın gün boyu evde oturmaktan. Parka çıkarsın, bir bankta yalnız başına oturman kimilerini üzebilir. Kimileri de ‘Yaşlı işte n’olacak, son günlerini yaşıyor’ der göz ucuyla süzerken. Onun hayatında neler olduğunu kimse düşünmez. Bankta otururken telefonuna bakacak olsan ‘Dedeme de bak çetleşiyor’ derler. Oturup çevreyi seyredecek olursun, ‘Kart zampara gözünü çatalıma dikti’ der yırtmacı derin kadın. Yüzüne demese de içinden der. Anlarsın. Gören gözlerini saklayacak yer bulamazsın. Onun çatalını göstermesi ayıp sayılmaz… Yaşlısın ya, senin bakman ayıp sayılır. Dizini dirseğine dayayıp başını ellerinin arasına alırsın. Etrafı seyretmektense yere bakasın gelir, ‘Gözü toprak çekiyor, git de yatağında öl be adam!’ derler. Ne telefonuna bakabilirsin ne kadının yırtmacına… Yakışmaz!..

En büyük hevesin araba sürmektir. Artık o da yakışmaz. Trafikte yeşili kırmızıyı seçemezsin. İncirlik’teki Amerikan Pazarı’dan aldığın altın çerçeveli pilot gözlüğünü takıp sol dirseğini açık pencereye dayadığın, kasetten ‘Goncadır ilk hali bütün güllerin’ diyen Zeki Müren’i dinlediğin günler gelir aklına… Yel girer, üşütürüm diye korkar, camı açmak bir yana, klimayı bile açtırmazsın sıcaktan bunalan çocuklarına… Seyahate de yakışmazsın.

Yaşlı kadının denize girme, güneşlenme hakkı yok mu? Olmaz mı? Zayıfsa iki değnek gibi duran bacaklarından, kiloluysa sarkan memelerinden, mayonun içine toplayamadığı göbeğinden utanır. Hadi onları halletti diyelim, pazılarından löpür löpür dökülen eti, bacaklarındaki varisi nasıl saklayacak? Tesettür de çare değil, sudan çıktığında canına yapışır, tir tir titretir o yaştaki insanı tesettür. Denize girmek yakışmaz yaşlı kadına.

Göze Kâbe Sürmesi, saça Acem Kınası, yamulmuş tırnağa oje, büzüşmüş dudağa ruj yakışmaz. Kırışmış şakağa allık, çukura düşen göze rastık çekse ne yazar o yaştan sonra! Yakışmaz!..

Aynı yastığa yıllarca baş koymuş hayat arkadaşını kaybeder. Alışmıştır evde bir sesin bir nefesin olmasına… Acısı diner, yeniden evlenmeye yeltenir. Önce çocukları heyheylenir, ‘Biz malımızı başkasıyla paylaşmayız’ derler. Ardından çevre hödüklenir ‘Adam bu yaştan sonra kendine bakıcı arıyor’ derler. Göz gitmiş, diz gitmiş, baş ağır kulak sağır, aynı şeyi dönüp dönüp anlatıyor… Otur oturduğun yerde be adam!’ der, kıyameti koparırlar. Üstlerine vazifeymiş gibi her kafadan bir ses gelir. ‘Hayat benim hayatım’ demeye kalkışırsın, ‘Yaptığın yakışmıyor’ der, ağzına teperler sözünü. Dediğine diyeceğine pişman olursun. Yakışmaz...

‘İyiyim dersin, elim ayağım tutuyor’ dersin ama prostatını en yakın arkadaşından bile saklarsın, onunla daha güzel şeyler konuşursun. Kendine yakıştıramazsın prostat olduğunu.

‘Dişlerim iyi değil, çiğneyemiyorum’ dersin, duymazdan gelir çocukların. ‘Şunun şurasında kaç sene yaşayacak, pahalı bir dişe gerek yok, Kırıkhan’da aynı gün ölçü alıp ertesi gün takıyorlar’ diye mırıldandanmalarını duyarsın bilmiş bilmiş konuşan damadının.

Kadının yalnız yaşaması daha beter… Sağlıksız kadının yüzüne bakan olmaz. Biraz dinç, güzel ve sağlıklıysa evlenme teklifleri alır el altından. Tepesinde peynir sineği gibi dolananı mı dersin, el altından haber salanı mı dersin, sosyal medyadan dürteni mi dersin… Hangisini sayacaksın? Geçimini sağlayacak kadar geliri varsa nazlanır da nazlanır. Armutta sap arar üzümde çöp… ‘Kadın kendini her yere yakıştırır’ deseler de çok da inanma. Sadece evine yakışır kocası ölen kadın. Akrabalarına yaslanarak gidermeye çalışır yalnızlığını. Şekerin tansiyonun korkusundan gemi turlarına katılamasa da etine dolgun arkadaşlarıyla, bol çeşitli, özenle hazırlanmış yemek sofraları paylaşırlar İnstagram hesaplarından.

Kadın da olsan erkek de olsan, yaşlıysan evlilik yakışmaz… Bakma sen o ‘Evlendim, ikinci baharımı yaşıyorum, çok mutluyum’ diyenlere… Uzun sürmez ikinci evliliklerin mutluluğu, saman alevi gibidir. Aradan birkaç ay geçsin ‘Rahmetli’ diye başlarlar söze. Ölen karısının / kocasının yeteneklerini, davranışlarını överler de överler… Ötekinin ‘Benden niye esirgemiş bu rahmetliye verdiği yetenekleri’ diye isyan edesi gelir Allah’a… İsyan edemez çünkü üç beş gün sonra öleceği gelir aklına. Yarın öbür gün Hak’kın huzuruna çıktığında Allah’a isyanın cezasının katran kazanı olduğunu düşünür. Kuyruğunu kısar, susar…

İnsan hangi yaşta olursa olsun sevilmek ister. Duyulmak, görülmek, kabul edilmek, birileriyle beraber olmak ister. Şefkatle kucaklanmak isteyen çocuklar gibidir yaşlılar. Gel gör ki sevilmek bile yakışmaz…

Yaşlı insana yakışan tek şey vardır. Tam köşede onu bekleyen kendi ölümü! Ona ölümün yakıştığını hiç kimse yadsıyamaz. Sağlığında sevilmediği kadar sevilir ölümünden sonra. Ardından güzel sözler söylerler. Ayakta ölmüşse ‘Elden ayağa kalmadı’, yatakta ölmüşse de ‘Hem kendi çekti hem de yakınlarına çektirdi…’ derler. Sağlığında ondan sevgiyi esirgeyenler öldüğünde rahmet dilemeyi zerre esirgemezler. Allah var, o konuda cömert davranırlar.”

“Dede sen de çok pesimistsin.”

“Pesimist ne demek oğlum?”

“Kötümser demek dede! Kötümser!”

“Oğlum madem biliyorsun da şunun Türkçe’sini neden söylemiyorsun? Kıran mı girdi o güzel dilimize?” Haziran 2025

Tüm ifadeler:

65Rıza Parlak, Abuzer Han ve 63 diğer kişi

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)
Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.