DÜNYADA EN İYİ 250 HASTANE İÇİNDE NEDEN TÜRKİYEDEN HASTANE YOK?
DÜNYADA EN İYİ 250 HASTANE İÇİNDE NEDEN TÜRKİYEDEN HASTANE YOK?
Ulvi SARAN Yazdı
Haber Giriş Tarihi: 10.10.2025 12:46
Haber Güncellenme Tarihi: 10.10.2025 12:49
Kaynak:
Haber Merkezi
https://www.gazetemalatya.com/
Veri ve içerik platformu İnfodex; Newsweek ve ünlü araştırma şirketi Statista’nın birlikte hazırladıkları “2025 Yılı, Dünyanın En İyi 250 Hastanesi” raporunda, hangi ülkeden kaç hastanenin sıralamada yer aldığını liste olarak yayınladı.
Listede; ABD’den 43, Almanya’dan 23, Güney Kore’den 17, Fransa’dan 16, Japonya’dan 15, İtalya’dan 14, İspanya’dan 13, İngiltere’den 11, Kanada’dan 10, İsviçre’den 10, Hollanda’dan 10, Avusturya’dan 8, Isveç’ten 7, Avustralya’dan 6, Brezilya’dan 6 ve diğer ülkelerden azalan sayılarda olmak üzere 250 hastanenin dağılımı gösteriliyor.
87 milyon nüfuslu Türkiye’den, listede tek bir hastane bile yok.
Ülkelerin kalkınma ve gelişmişlik düzeylerini yansıtan, makro sosyal ve ekonomik göstergelerin baz alındığı uluslararası sıralamalarda ve endekslerde, Türkiye’nin genelde pek iç açıcı dereceler elde etmediğini biliyoruz.
Son 23 yılda sağlık alanında önemli atılımlar gerçekleştirildiği, sağlık hizmeti kalitesinin iyileştirildiği ve sağlığa erişim imkanlarının arttırıldığı dikkate alındığında, doğrusu Türkiye bu listenin dışında kalmayı haketmiyor.
Bu tespitin sebep ve gerekçelerini ortaya koyalım:
2002 yılında "Sağlıkta Dönüşüm Programı" ile başlatılan atılımlar kapsamında;
-SSK, Emekli Sandığı, Bağ-Kur gibi farklı sağlık hizmet yapılarının Sağlık Bakanlığı bünyesinde tek bir çatı altında birleştirilmesi,
-Genel Sağlık Sigortası (GSS) sistemi ile herkesin sigorta kapsamına alınması,
-Birinci basamak sağlık hizmet organizasyonu olarak aile hekimliği sisteminin uygulamaya geçirilmesi,
-Tek numaradan, 7/24 erişilebilirlik sağlayan “112 Acil Sağlık” sisteminin kurulması ve yaygınlaştırılması,
-Sağlık hizmet sunumunda “performans odaklı ödeme sistemi,” “hastane hizmet kalite standartları” ile verimlilik ve hizmete erişimin arttırılması,
-“Kamu-Özel İşbirliği” (PPP) modeliyle entegre kampüslerde, yüksek kapasiteli, ileri teknolojili şehir hastanelerinin hizmete sokulması,
-Vatandaşların kendi sağlık kayıtlarını görebildiği “e-Nabız Dijital Platformu,”
İnternet üzerinden online randevu alınabilecek “Merkezi Hekim Randevu Sisteminin” (MHRS) kurulması gibi yenilikler ve reformlar hayata geçirildi.
Bunlar, muayene için hastanelerde sabahın çok erken saatlerinde insanların kuyruğa girdiği, kanser ve kalp gibi kritik hastalıklarda hastalara yıllar sonrasına randevu verildiği, ilaca erişimin çok güç ve pahalı olduğu, tedavi ücretini garantiye almak için insanların hastanelerde rehin tutulduğu geçmiş dönemlerdeki uygulamalarla karşılaştırılamayacak kadar ileri ve başarılı adımlar.
Bu yenilik ve uygulamalarla hem sağlığa erişimin hızı, yaygınlığı ve kapasitesi arttı; hem de sağlık hizmet standartlarının yükseltilmesinde ve hasta memnuniyetinde dikkate değer bir iyileşme sağlandı. Bu, her iki dönemi de yaşayan insanların bizzat tecrübe ettikleri ve gözlemledikleri bir gerçek.
Peki tüm yapılanlar mükemmel ve kusursuz mu? Sözü edilen dönemin hata ve başarısızlıkları yok mu?
Elbette var.
Dönemin sağlık karnesinde “eksi notlar” hanesine yazılacak ve göz ardı edilemeyecek önemli başlıkları da şu şekilde sıralayabiliriz:
-Sağlıkta, gereğinden çok büyük; yüksek mali kaynak, araç-gereç ve bakım masrafına yol açacak aşırı bir kapasite oluşturulması. Bu bağlamda, şehir hastanelerinin gereksiz büyüklükte; “mekan-personel -fonksiyon optimizasyonunu” sağlamaktan uzak
inşa edilmesi…Nüfus yoğunluğu olmayan yerlerde gereksiz büyüklükte, yetersiz personele rağmen aşırı fiziki kapasite taşıyan işlevsiz hastaneler yapılması.
-Sağlığa erişimin istismara ve kaynak israfına yol açacak kadar kontrolsüz ve denetimsiz şekilde yaygınlaştırılması.
-Kaynak tahsisi ve harcanmasında aşırı israf ve hovardalık.
-Aile hekimliğinin, birinci basamak sağlık hizmetini gereği gibi üstlenme ve hastanelerin iş yükünü azaltma işlevini yerine getirememesi.
-Özel sektör hastaneciliğinin, standart normlardan ve denetimden uzak; çoğu yerde kamu kaynaklarını ve devletteki deneyimli doktorları yutacak şekilde kontrolsüz, dengesiz ve aşırı kâr odaklı olarak büyütülmesi.
-Sağlıkta dönüşüm sürecinin başlangıç döneminde %80-85'lere ulaşan hasta memnuniyeti oranının, hizmet kalitesindeki azalma ve işleyiş yapısındaki aksaklıklar nedeniyle %50'lere kadar gerilemiş olması…
Sağlık sisteminin tümüne yönelik memnuniyet düzeyinde azalma olsa da sağlık turizmi ülkemizde hızla gelişiyor ve Türkiye, bir çok branşta gelişmiş Batılı ülkelerden gelen hastalara oldukça iyi seviyede sağlık hizmeti veriyor.
Türkiye’de şehir hastaneleri ve yeni yapılan bir çok hastane; sahip oldukları araç gereç, teknoloji, kapasite ve sağladıkları tedavi yönünden gelişmiş ülkelerdeki hizmet standartlarını aratmayacak ölçüde, hatta bazan daha ileri derecede memnuniyet verici olmalarına rağmen, nasıl oluyor da hiç birisi dünyanın en iyi 250 hastanesi arasına giremiyor.
Öncelikle, bir ülkede hastane hizmet kalitesinin iyi olması, özellikle seçilmiş belli hastanelerde klinik tedavi başarısının ve hizmet standartlarının yüksek olması; o ülkede bir bütün olarak sağlık sisteminin çok iyi olduğu anlamına gelmiyor. Hastaneler, sundukları hizmetler ve işlevleriyle bir ülkede sağlık sisteminin önemli bir parçası; ancak tek başına sistemi temsil etmiyorlar. Sağlık sisteminin, aile hekimliği, koruyucu hekimlik, evde bakım hizmetleri gibi farklı bileşenleri de var. Hastanelerde düşük standartlar ve düşük hizmet kalitesi olduğu halde, bir ülkede genel olarak sağlık sistemi ve sağlık hizmet kalitesi iyi olabilir. Veya bunun tersi söz konusu olabilir.
Söz konusu sıralamada, hastaneler şu metodolojiye ve kriterlere göre değerlendiriliyor:
-Uzman doktor ve sağlık profesyonellerinin önerileri.
-Hasta memnuniyeti anketlerinde elde edilen değerlendirme ve tavsiyeler.
-Hasta güvenliği ve bakım kalitesi, hijyen ve enfeksiyon oranları, bekleme süreleri, tedavi sonuçları, ameliyat sonrası başarı oranı, E-sağlık uygulamaları, dijital kayıtlar ve ileri teknoloji kullanımı gibi “anahtar klinik performans göstergeleri..”
-Ülkelerin erişilebilen resmi verileri, kalite ve akreditasyon raporları (Özellikle JCI akreditasyonu)
-Bilimsel yayın ve araştırma çıktıları (Bibliyometrik Skor).
-“PubMed,” “Web of Science” gibi veri tabanlarından alınan yüksek etkili makale sayısı, atıf ve indeksler.
Her ülke için hastaneler bu puanlara göre sıralanıyor; sonra ilk 250’ye girenler listeleniyor.
Bu liste, özellikle hastanelerde sağlık sistemi kalitesi hakkında önemli fikir veriyor. Verilerin bulunabilirliği ve şeffaflığı yüksek olan ABD, Almanya, Kore gibi ülkeler, doğal olarak daha avantajlı konuma geliyor.
Bir ülkenin, ilk 250 listesinde çok sayıda hastanesi varsa, bu o ülkenin genelde araştırma ve ileri düzey tedavide küresel çekim merkezi olduğunu ifade ediyor. Ama, aynı ülkenin tüm vatandaşları için gündelik bakım kalitesinin yüksek veya eşit derecede dağıldığı anlamına gelmiyor. Listede 43 hastanesi bulunan ABD’de, 30 milyona yakın insanın sağlık sistemi kapsamının dışında kalması bunun tipik örneğidir.
Türkiyedeki Hastaneler Neden Bu Sıralamada Yer Alamıyor?
Türkiye’nin listede yer almamasını izah eden ve zaman zaman raporlara yansıyan temel bulgular şöyle sıralanabilir:
-Veri şeffaflığından yoksunluk ve verilerde “uluslararası karşılaştırılabilirlik” eksikliği.
-Kalite ve inovasyon algısı arasında farklar bulunması. (Şehir hastaneleri çok büyük ve gelişmiş altyapıya sahip. Fakat liste, fiziki büyüklüğü değil, klinik sonuç ve marka gücünü puanlıyor)
-Türkiye’de sağlık turizminin odak alanının çok dar olması; ağırlıklı olarak estetik cerrahi, diş, göz, tüp bebek ve bazı kardiyoloji branşlarında yoğunlaşması.(Sağlık turizminin başarılı olduğu branşlar, sistemin “genel referans hastanesi” gereklerini bütünüyle karşılamıyor.)
-Akreditasyon ve kalite sertifikasyonlarının yetersizliği…(Dijital kayıt sistemleri, yapay zekâ destekli süreçler, enfeksiyon kontrolü raporlaması ve JCI gibi küresel itibarlı akreditasyon belgeleri listede ön sıralara geçmede avantaj sağlıyor)
-Araştırma ve bilimsel yayın çıktılarının yetersizliği ve düşük itibarı.
-Sağlık turizminin yapılanma ve işleyişi ile genel kalite standartlarının bütünleştirilememesi.
-Yetersiz marka algısı.
-Dil ve iletişim engeli.
Özetle, Liste;
-Araştırma yoğun, marka gücü yüksek, üst dilimdeki sağlık kurumlarının hangi ülkelerde toplandığını,
-İnovasyon, uluslararası yayın, klinik araştırma, dijitalleşme ve küresel itibarın daha yoğun olduğu sağlık ekosistemlerini,
-Türkiyenin küresel akademik görünürlük ve marka gücünde fırsat kaçırdığını ve “itibar düzeylerinin karşılaştırılması” açısından ciddi bir handikap yaşadığını gösteriyor.
Türkiye, bu konuda öncelikle “kendi potansiyelinin farkına varmalıdır.”
Şehir hastaneleri ve özel hastane zincirleri, vakit kaybetmeden “JCI/ISO” gibi sağlık akreditasyonu sistemlerine; uluslararası akademik işbirliği, veri şeffaflığı ve marka yönetimine yatırım yaparlarsa, dünyada ilk 250 hastane arasına Türkiye’den de hastanelerin girmesi pekâla mümkündür.
Ulvi Saran-Karar
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Son Haberler
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
DÜNYADA EN İYİ 250 HASTANE İÇİNDE NEDEN TÜRKİYEDEN HASTANE YOK?
Ulvi SARAN Yazdı
Veri ve içerik platformu İnfodex; Newsweek ve ünlü araştırma şirketi Statista’nın birlikte hazırladıkları “2025 Yılı, Dünyanın En İyi 250 Hastanesi” raporunda, hangi ülkeden kaç hastanenin sıralamada yer aldığını liste olarak yayınladı.
Listede; ABD’den 43, Almanya’dan 23, Güney Kore’den 17, Fransa’dan 16, Japonya’dan 15, İtalya’dan 14, İspanya’dan 13, İngiltere’den 11, Kanada’dan 10, İsviçre’den 10, Hollanda’dan 10, Avusturya’dan 8, Isveç’ten 7, Avustralya’dan 6, Brezilya’dan 6 ve diğer ülkelerden azalan sayılarda olmak üzere 250 hastanenin dağılımı gösteriliyor.
87 milyon nüfuslu Türkiye’den, listede tek bir hastane bile yok.
Ülkelerin kalkınma ve gelişmişlik düzeylerini yansıtan, makro sosyal ve ekonomik göstergelerin baz alındığı uluslararası sıralamalarda ve endekslerde, Türkiye’nin genelde pek iç açıcı dereceler elde etmediğini biliyoruz.
Son 23 yılda sağlık alanında önemli atılımlar gerçekleştirildiği, sağlık hizmeti kalitesinin iyileştirildiği ve sağlığa erişim imkanlarının arttırıldığı dikkate alındığında, doğrusu Türkiye bu listenin dışında kalmayı haketmiyor.
Bu tespitin sebep ve gerekçelerini ortaya koyalım:
2002 yılında "Sağlıkta Dönüşüm Programı" ile başlatılan atılımlar kapsamında;
-SSK, Emekli Sandığı, Bağ-Kur gibi farklı sağlık hizmet yapılarının Sağlık Bakanlığı bünyesinde tek bir çatı altında birleştirilmesi,
-Genel Sağlık Sigortası (GSS) sistemi ile herkesin sigorta kapsamına alınması,
-Birinci basamak sağlık hizmet organizasyonu olarak aile hekimliği sisteminin uygulamaya geçirilmesi,
-Tek numaradan, 7/24 erişilebilirlik sağlayan “112 Acil Sağlık” sisteminin kurulması ve yaygınlaştırılması,
-Sağlık hizmet sunumunda “performans odaklı ödeme sistemi,” “hastane hizmet kalite standartları” ile verimlilik ve hizmete erişimin arttırılması,
-“Kamu-Özel İşbirliği” (PPP) modeliyle entegre kampüslerde, yüksek kapasiteli, ileri teknolojili şehir hastanelerinin hizmete sokulması,
-Vatandaşların kendi sağlık kayıtlarını görebildiği “e-Nabız Dijital Platformu,”
İnternet üzerinden online randevu alınabilecek “Merkezi Hekim Randevu Sisteminin” (MHRS) kurulması gibi yenilikler ve reformlar hayata geçirildi.
Bunlar, muayene için hastanelerde sabahın çok erken saatlerinde insanların kuyruğa girdiği, kanser ve kalp gibi kritik hastalıklarda hastalara yıllar sonrasına randevu verildiği, ilaca erişimin çok güç ve pahalı olduğu, tedavi ücretini garantiye almak için insanların hastanelerde rehin tutulduğu geçmiş dönemlerdeki uygulamalarla karşılaştırılamayacak kadar ileri ve başarılı adımlar.
Bu yenilik ve uygulamalarla hem sağlığa erişimin hızı, yaygınlığı ve kapasitesi arttı; hem de sağlık hizmet standartlarının yükseltilmesinde ve hasta memnuniyetinde dikkate değer bir iyileşme sağlandı. Bu, her iki dönemi de yaşayan insanların bizzat tecrübe ettikleri ve gözlemledikleri bir gerçek.
Peki tüm yapılanlar mükemmel ve kusursuz mu? Sözü edilen dönemin hata ve başarısızlıkları yok mu?
Elbette var.
Dönemin sağlık karnesinde “eksi notlar” hanesine yazılacak ve göz ardı edilemeyecek önemli başlıkları da şu şekilde sıralayabiliriz:
-Sağlıkta, gereğinden çok büyük; yüksek mali kaynak, araç-gereç ve bakım masrafına yol açacak aşırı bir kapasite oluşturulması. Bu bağlamda, şehir hastanelerinin gereksiz büyüklükte; “mekan-personel -fonksiyon optimizasyonunu” sağlamaktan uzak
inşa edilmesi…Nüfus yoğunluğu olmayan yerlerde gereksiz büyüklükte, yetersiz personele rağmen aşırı fiziki kapasite taşıyan işlevsiz hastaneler yapılması.
-Sağlığa erişimin istismara ve kaynak israfına yol açacak kadar kontrolsüz ve denetimsiz şekilde yaygınlaştırılması.
-Kaynak tahsisi ve harcanmasında aşırı israf ve hovardalık.
-Aile hekimliğinin, birinci basamak sağlık hizmetini gereği gibi üstlenme ve hastanelerin iş yükünü azaltma işlevini yerine getirememesi.
-Özel sektör hastaneciliğinin, standart normlardan ve denetimden uzak; çoğu yerde kamu kaynaklarını ve devletteki deneyimli doktorları yutacak şekilde kontrolsüz, dengesiz ve aşırı kâr odaklı olarak büyütülmesi.
-Sağlıkta dönüşüm sürecinin başlangıç döneminde %80-85'lere ulaşan hasta memnuniyeti oranının, hizmet kalitesindeki azalma ve işleyiş yapısındaki aksaklıklar nedeniyle %50'lere kadar gerilemiş olması…
Sağlık sisteminin tümüne yönelik memnuniyet düzeyinde azalma olsa da sağlık turizmi ülkemizde hızla gelişiyor ve Türkiye, bir çok branşta gelişmiş Batılı ülkelerden gelen hastalara oldukça iyi seviyede sağlık hizmeti veriyor.
Türkiye’de şehir hastaneleri ve yeni yapılan bir çok hastane; sahip oldukları araç gereç, teknoloji, kapasite ve sağladıkları tedavi yönünden gelişmiş ülkelerdeki hizmet standartlarını aratmayacak ölçüde, hatta bazan daha ileri derecede memnuniyet verici olmalarına rağmen, nasıl oluyor da hiç birisi dünyanın en iyi 250 hastanesi arasına giremiyor.
Öncelikle, bir ülkede hastane hizmet kalitesinin iyi olması, özellikle seçilmiş belli hastanelerde klinik tedavi başarısının ve hizmet standartlarının yüksek olması; o ülkede bir bütün olarak sağlık sisteminin çok iyi olduğu anlamına gelmiyor. Hastaneler, sundukları hizmetler ve işlevleriyle bir ülkede sağlık sisteminin önemli bir parçası; ancak tek başına sistemi temsil etmiyorlar. Sağlık sisteminin, aile hekimliği, koruyucu hekimlik, evde bakım hizmetleri gibi farklı bileşenleri de var. Hastanelerde düşük standartlar ve düşük hizmet kalitesi olduğu halde, bir ülkede genel olarak sağlık sistemi ve sağlık hizmet kalitesi iyi olabilir. Veya bunun tersi söz konusu olabilir.
Söz konusu sıralamada, hastaneler şu metodolojiye ve kriterlere göre değerlendiriliyor:
-Uzman doktor ve sağlık profesyonellerinin önerileri.
-Hasta memnuniyeti anketlerinde elde edilen değerlendirme ve tavsiyeler.
-Hasta güvenliği ve bakım kalitesi, hijyen ve enfeksiyon oranları, bekleme süreleri, tedavi sonuçları, ameliyat sonrası başarı oranı, E-sağlık uygulamaları, dijital kayıtlar ve ileri teknoloji kullanımı gibi “anahtar klinik performans göstergeleri..”
-Ülkelerin erişilebilen resmi verileri, kalite ve akreditasyon raporları (Özellikle JCI akreditasyonu)
-Bilimsel yayın ve araştırma çıktıları (Bibliyometrik Skor).
-“PubMed,” “Web of Science” gibi veri tabanlarından alınan yüksek etkili makale sayısı, atıf ve indeksler.
Her ülke için hastaneler bu puanlara göre sıralanıyor; sonra ilk 250’ye girenler listeleniyor.
Bu liste, özellikle hastanelerde sağlık sistemi kalitesi hakkında önemli fikir veriyor. Verilerin bulunabilirliği ve şeffaflığı yüksek olan ABD, Almanya, Kore gibi ülkeler, doğal olarak daha avantajlı konuma geliyor.
Bir ülkenin, ilk 250 listesinde çok sayıda hastanesi varsa, bu o ülkenin genelde araştırma ve ileri düzey tedavide küresel çekim merkezi olduğunu ifade ediyor. Ama, aynı ülkenin tüm vatandaşları için gündelik bakım kalitesinin yüksek veya eşit derecede dağıldığı anlamına gelmiyor. Listede 43 hastanesi bulunan ABD’de, 30 milyona yakın insanın sağlık sistemi kapsamının dışında kalması bunun tipik örneğidir.
Türkiyedeki Hastaneler Neden Bu Sıralamada Yer Alamıyor?
Türkiye’nin listede yer almamasını izah eden ve zaman zaman raporlara yansıyan temel bulgular şöyle sıralanabilir:
-Veri şeffaflığından yoksunluk ve verilerde “uluslararası karşılaştırılabilirlik” eksikliği.
-Kalite ve inovasyon algısı arasında farklar bulunması. (Şehir hastaneleri çok büyük ve gelişmiş altyapıya sahip. Fakat liste, fiziki büyüklüğü değil, klinik sonuç ve marka gücünü puanlıyor)
-Türkiye’de sağlık turizminin odak alanının çok dar olması; ağırlıklı olarak estetik cerrahi, diş, göz, tüp bebek ve bazı kardiyoloji branşlarında yoğunlaşması.(Sağlık turizminin başarılı olduğu branşlar, sistemin “genel referans hastanesi” gereklerini bütünüyle karşılamıyor.)
-Akreditasyon ve kalite sertifikasyonlarının yetersizliği…(Dijital kayıt sistemleri, yapay zekâ destekli süreçler, enfeksiyon kontrolü raporlaması ve JCI gibi küresel itibarlı akreditasyon belgeleri listede ön sıralara geçmede avantaj sağlıyor)
-Araştırma ve bilimsel yayın çıktılarının yetersizliği ve düşük itibarı.
-Sağlık turizminin yapılanma ve işleyişi ile genel kalite standartlarının bütünleştirilememesi.
-Yetersiz marka algısı.
-Dil ve iletişim engeli.
Özetle, Liste;
-Araştırma yoğun, marka gücü yüksek, üst dilimdeki sağlık kurumlarının hangi ülkelerde toplandığını,
-İnovasyon, uluslararası yayın, klinik araştırma, dijitalleşme ve küresel itibarın daha yoğun olduğu sağlık ekosistemlerini,
-Türkiyenin küresel akademik görünürlük ve marka gücünde fırsat kaçırdığını ve “itibar düzeylerinin karşılaştırılması” açısından ciddi bir handikap yaşadığını gösteriyor.
Türkiye, bu konuda öncelikle “kendi potansiyelinin farkına varmalıdır.”
Şehir hastaneleri ve özel hastane zincirleri, vakit kaybetmeden “JCI/ISO” gibi sağlık akreditasyonu sistemlerine; uluslararası akademik işbirliği, veri şeffaflığı ve marka yönetimine yatırım yaparlarsa, dünyada ilk 250 hastane arasına Türkiye’den de hastanelerin girmesi pekâla mümkündür.
Ulvi Saran-Karar