deneme bonusu veren siteler canlı casino akademik sofia grandpashabet güncel adres betpark süperbetin giriş betebet bets10 Matadorbet vdcasino tipobet giriş deneme bonusu siteleri deneme bonusu veren siteler

Celal TÜRKER
Köşe Yazarı
Celal TÜRKER
 

EĞİTİME BAKIŞ

Merhabalar, Thomas Edison ampulü bulan mucit. Sadece ampul değil birçok yeni buluşa imza atan biri. Fakat onun da başından farklı bir öğretmen hikâyesi geçiyor. Bu günkü yazıma bir hikâye ile başlamak istiyorum.             “Thomas Edison bir gün eve gelir, öğretmenin ona verdiği kâğıdı annesine uzatır ve sadece annesinin açması gerektiğini söyler. Thomas Edison o kâğıdın içinde ne yazıldığını bilmemektedir çünkü öğretmeni sadece annesinin açması gerektiğini söylemiştir. Annesi kâğıdı okuduğu andan itibaren ağlamaya başlar. Edison annesine ne olduğunu sorunca annesi, mektubu yüksek sesle okur. ‘‘Oğlunuz bir dahi. Bu okul onun için çok küçük ve onu eğitecek yeterlilikte öğretmenimiz yok. Lütfen onu kendiniz eğitin’’            Ama aslında gerçek öyle değildir ve bilim insanı bunu aradan uzun zaman geçtikten sonra öğrenir. Edison’un annesi vefat ettiğinde, o artık yüzyılın en büyük bilim insanlarından biridir ve bir gün eski aile eşyalarını karıştırırken birden çekmecenin köşesinde katlı halde bir kâğıt bulmasıyla gerçekleri öğrenir. Kâğıtta “Oğlunuz “şaşkın” (akıl hastası) bir çocuktur. Artık kendisinin okulumuza gelmesine izin vermiyoruz…” yazılıdır.            Edison saatlerce ağladıktan sonra günlüğüne şu satırları yazar: Thomas Alva Edison, kahraman bir anne tarafından, yüzyılın dâhisi haline getirilmiş, “şaşkın” bir çocuktu… Edison 11 Şubat 1847 doğdu, 18 Ekim 1931 tarihinde ise hayatını kaybetti. Hayatı boyunca bilim ile uğraşıp insanlık için çalışmalarda bulundu.1883 yılında en büyük icadı olan ampulü icat etmiştir. (Alıntı) Biz de insanlığa önemli katkılarda bulunan bu dahi çocuğun kahraman annesinin önünde saygıyla eğiliyoruz… Cumhuriyetimizin kurucusu, Büyük Önder Mustafa Kemal ATATÜRK’ ün de söylediği gibi “ Eğitimde feda edilecek fert yoktur.” Aslında bu söz tam da yukarıda anlatılan hikâyeyi anlatmaktadır. İnsanlar birbirinden farklı özelliklere sahip, farklı kişilik, farklı renk ve farklı yeteneklerle donatılmıştır. Tuttuğumuz takımlar, beğendiğimiz renkler, dinlediğimiz şarkılar, beğenerek yediğimiz yemekler, lezzetler farklı iken karşımızda tek tip insan modeli veya makine varmış gibi bütün insanlardan aynı alanda ve aynı düzeyde çalışma ve başarı beklemek yanlıştır. Beğenmediği bir yemeği zorla yedirmeye çalıştığımızda çocuğumuz bize nasıl tepki veriyorsa, ilgi duymadığı bir meslek alanında yetiştirmek ve o alana yönelik eğitim almak için zorladığımızda da tepki göstermesi doğaldır. Konfüçyüs “ Sevdiğiniz işi yaparsanız bir gün bile çalışmış sayılmazsınız” demiş. O halde insana sevmediği bir işi yapması için eğitim aldırmak ve bir ömür o işte çalışmaya zorlamak eziyettir, cezadır. Sınıftaki bütün öğrencilere birer kâğıt kalem verip, masanın üzerinde bulunan vazodaki çiçeğin resmini çizmelerini istediğinizde, mükemmelden çok kötüye kadar farklı farklı resimler alacağımız kesindir. Kimi bu alanda çok yetenekli iken kimisi de oldukça yeteneksiz veya isteksiz olduğundan aynı başarıyı gösteremeyecektir. Aynı şeyi bir müzik aletinin çalınması veya seslendirilmesi ya da bir spor branşı için de uyguladığımızda çok farklı sonuçlar almamız doğaldır. Nasıl ki kilo vermek için gittiğimiz bir diyetisyen herkese aynı diyet programını uygulamıyorsa veya herhangi bir serviste, aynı hastalıktan yatan hastalar için bile her hastaya aynı dozda ilaç kullanılmıyorsa, her öğrenciye de aynı eğitimi verip aynı düzeyde başarı beklemek yanlıştır.   Peki hal böyleyken neden ısrar ediyoruz? Cevap açık ve net:  Ülkemiz bir sınavlar ülkesi, başarının yolu,  eğitim hayatında girmek zorunda olduğu sınavlarda başarılı olmaktan geçiyor. Bizler çocuklarımızın daha iyi bir geleceğe sahip olabilmesi için itibar gören mesleklere sahip olmalarını ve iyi üniversitelerde okumalarını, iyi eğitimler almalarını istiyoruz. Ama bu arada, mutsuz bir nesil yetişmesine de istemeden katkıda bulunuyoruz. Bu kargaşa ortamı, bu karmaşa ve keşmekeş içerisinde hata yapmamak, doğru seçim yapmak ve doğru kararlar vermek için çok daha dikkatli olmalı, çok daha titiz davranmalıyız. Araba, telefon vs alırken gösterdiğimiz titizlik ve hassasiyeti çocuklarımızın eğitimi için de göstermeliyiz. Mutlu ve sağlıklı bir aile ve dolayısıyla toplum, mutlu ve sağlıklı bireylerle mümkündür. Kalın Sağlıcakla…                                                                                            6 Kasım 2019                                                                                           Celal TÜRKER
Ekleme Tarihi: 06 Kasım 2019 - Çarşamba

EĞİTİME BAKIŞ

Merhabalar,

Thomas Edison ampulü bulan mucit. Sadece ampul değil birçok yeni buluşa imza atan biri. Fakat onun da başından farklı bir öğretmen hikâyesi geçiyor. Bu günkü yazıma bir hikâye ile başlamak istiyorum.
            “Thomas Edison bir gün eve gelir, öğretmenin ona verdiği kâğıdı annesine uzatır ve sadece annesinin açması gerektiğini söyler. Thomas Edison o kâğıdın içinde ne yazıldığını bilmemektedir çünkü öğretmeni sadece annesinin açması gerektiğini söylemiştir. Annesi kâğıdı okuduğu andan itibaren ağlamaya başlar. Edison annesine ne olduğunu sorunca annesi, mektubu yüksek sesle okur. ‘‘Oğlunuz bir dahi. Bu okul onun için çok küçük ve onu eğitecek yeterlilikte öğretmenimiz yok. Lütfen onu kendiniz eğitin’’

           Ama aslında gerçek öyle değildir ve bilim insanı bunu aradan uzun zaman geçtikten sonra öğrenir. Edison’un annesi vefat ettiğinde, o artık yüzyılın en büyük bilim insanlarından biridir ve bir gün eski aile eşyalarını karıştırırken birden çekmecenin köşesinde katlı halde bir kâğıt bulmasıyla gerçekleri öğrenir. Kâğıtta “Oğlunuz “şaşkın” (akıl hastası) bir çocuktur. Artık kendisinin okulumuza gelmesine izin vermiyoruz…” yazılıdır.
          

Edison saatlerce ağladıktan sonra günlüğüne şu satırları yazar: Thomas Alva Edison, kahraman bir anne tarafından, yüzyılın dâhisi haline getirilmiş, “şaşkın” bir çocuktu…


Edison 11 Şubat 1847 doğdu, 18 Ekim 1931 tarihinde ise hayatını kaybetti. Hayatı boyunca bilim ile uğraşıp insanlık için çalışmalarda bulundu.1883 yılında en büyük icadı olan ampulü icat etmiştir. (Alıntı)

Biz de insanlığa önemli katkılarda bulunan bu dahi çocuğun kahraman annesinin önünde saygıyla eğiliyoruz…

Cumhuriyetimizin kurucusu, Büyük Önder Mustafa Kemal ATATÜRK’ ün de söylediği gibi “ Eğitimde feda edilecek fert yoktur.” Aslında bu söz tam da yukarıda anlatılan hikâyeyi anlatmaktadır. İnsanlar birbirinden farklı özelliklere sahip, farklı kişilik, farklı renk ve farklı yeteneklerle donatılmıştır. Tuttuğumuz takımlar, beğendiğimiz renkler, dinlediğimiz şarkılar, beğenerek yediğimiz yemekler, lezzetler farklı iken karşımızda tek tip insan modeli veya makine varmış gibi bütün insanlardan aynı alanda ve aynı düzeyde çalışma ve başarı beklemek yanlıştır. Beğenmediği bir yemeği zorla yedirmeye çalıştığımızda çocuğumuz bize nasıl tepki veriyorsa, ilgi duymadığı bir meslek alanında yetiştirmek ve o alana yönelik eğitim almak için zorladığımızda da tepki göstermesi doğaldır. Konfüçyüs “ Sevdiğiniz işi yaparsanız bir gün bile çalışmış sayılmazsınız” demiş. O halde insana sevmediği bir işi yapması için eğitim aldırmak ve bir ömür o işte çalışmaya zorlamak eziyettir, cezadır. Sınıftaki bütün öğrencilere birer kâğıt kalem verip, masanın üzerinde bulunan vazodaki çiçeğin resmini çizmelerini istediğinizde, mükemmelden çok kötüye kadar farklı farklı resimler alacağımız kesindir. Kimi bu alanda çok yetenekli iken kimisi de oldukça yeteneksiz veya isteksiz olduğundan aynı başarıyı gösteremeyecektir. Aynı şeyi bir müzik aletinin çalınması veya seslendirilmesi ya da bir spor branşı için de uyguladığımızda çok farklı sonuçlar almamız doğaldır. Nasıl ki kilo vermek için gittiğimiz bir diyetisyen herkese aynı diyet programını uygulamıyorsa veya herhangi bir serviste, aynı hastalıktan yatan hastalar için bile her hastaya aynı dozda ilaç kullanılmıyorsa, her öğrenciye de aynı eğitimi verip aynı düzeyde başarı beklemek yanlıştır.
 

Peki hal böyleyken neden ısrar ediyoruz? Cevap açık ve net:  Ülkemiz bir sınavlar ülkesi, başarının yolu,  eğitim hayatında girmek zorunda olduğu sınavlarda başarılı olmaktan geçiyor. Bizler çocuklarımızın daha iyi bir geleceğe sahip olabilmesi için itibar gören mesleklere sahip olmalarını ve iyi üniversitelerde okumalarını, iyi eğitimler almalarını istiyoruz. Ama bu arada, mutsuz bir nesil yetişmesine de istemeden katkıda bulunuyoruz. Bu kargaşa ortamı, bu karmaşa ve keşmekeş içerisinde hata yapmamak, doğru seçim yapmak ve doğru kararlar vermek için çok daha dikkatli olmalı, çok daha titiz davranmalıyız. Araba, telefon vs alırken gösterdiğimiz titizlik ve hassasiyeti çocuklarımızın eğitimi için de göstermeliyiz.

Mutlu ve sağlıklı bir aile ve dolayısıyla toplum, mutlu ve sağlıklı bireylerle mümkündür.

Kalın Sağlıcakla…

                                                                                           6 Kasım 2019

                                                                                          Celal TÜRKER

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve gazetemalatya.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.