
Güzelyurt, adı üstünde güzel bir beldemiz. Bugün dördüncüsü gerçekleştirilen kültür şenliğinde buradaki şairlerden/âşıklardan söz etmek istiyorum. Güzelyurt’tan âşıkları sıralayabiliyoruz; Âşık Safine, Âşık Pervane, Âşık Bekir, Âşık Nebi, Yılmaz Özer, Veli Yurtseven…
YILMAZ ÖZER (Âşık Mutsuz)
1995 yılında “Hoşgörü” konulu şiir yarışmasında 1. olduğunda Yeni Haber Gazetesinin 28 Haziran 1995 tarihli sayısında Şiir Köşesinde şiirini yayınladım.
Güle Gelir Hoşgörü
Yüceliğe vergi, enginliğe has Ne para, ne pula gelir hoşgörü Nesilden nesile ne güzel miras
Âdem Ata ile gelir hoşgörü
Toplum ağacının esnek dalıdır Huzur peteğinin oğul balıdır Bütün insanlığın ortak malıdır Herkesle kol kola gelir hoşgörü Demokrasi kavramının özünde Laiklik ufkunun özgür düzünde İnsanın evrene bakan gözünde Tüm canlıya güle gelir hoşgörü Barış binasının temel harcıdır Dostluk kalesinin yüce burcudur İnsanların karşılıklı borcudur Hepimizin ola gelir hoşgörü Acı çiçeklerden, bal yapan arı Bir cevher ki ölçülemez ayarı Nebilerin, velilerin şarı Yaradan’dan kula gelir hoşgörü Din, mezhep, dil, renk ve sınır ayırmaz Birisini yerip, birin kayırmaz Hoşgörüsüz sofra karın doyurmaz Acı soğan bala gelir hoşgörü Kibire, gurura, kine yeğlenir Kim kucak açarsa onda eğlenir Beyitlerde, deyişlerde söylenir Mısra mısra dile gelir hoşgörü Mevlana’nın veciz kelamındadır Bektaşi Veli’nin selamındadır Yunus’un tasavvuf âlemindedir Hem hırka, hem şala gelir hoşgörü Duyguları okşar, aklı metheder Düşmez kaleleri içten fetheder Aklıselim ile yan yana gider Hak yolunu bula gelir hoşgörü Kudretlinin gücü, olgunun şanı Daha da mücehhez kılar insanı Fıtrat amacına koyar insanı Payı eşit böle gelir hoşgörü Bir tür ibadettir Hakk’ı buldurur Bencilliği yıkar buğzu öldürür Sevgidir kalplere huzur doldurur Husumeti sile gelir hoşgörü Ne satılır, nede paha biçilir Öbek öbek dost bağında açılır Sebil olur cömerthane saçılır Her uzanan ele gelir hoşgörü Zoru kolay kılar, müşkülü çözer. Eğriyi düzeltir, düzgünü çizer. Yılmaz’ın sazına, sözünde gezer. Mızrap ile tele gelir hoşgörü
“Bir Ozanımız: Mutsuz” başlığı altında Yeni Haber Gazetesinin 7 Temmuz 1995 tarihli sayısında yaşamöyküsünden söz edip, “Hoşgörü” konulu şiir yarışmasında 1. oluşundan dolayı kutlayıp, “Değmeyin Yaralı Göğnüme Benim” şiirini de sunmuştum.
Zamansız bozulmuş bağlar gibidir Değmeyin yaralı göğnüme benim Cihanın derdine ağlar gibidir Değmeyin yaralı göğnüme benim Pervaneler gibi göğünür yanar Yaralı kuş gibi yerlere konar Bir yerine değsen bin yeri kanar Değmeyin yaralı göğnüme benim Kulaklar duyamaz gözler göremez Yürekler hissetmez eller saramaz Cümle tabip gelse şifa veremez Değmeyin yaralı göğnüme benim Mutsuz hep çeker de çilesi dolmaz Bir derde yanmaktan usanmaz yılmaz Söylemesem yandım söylesem olmaz Değmeyin yaralı göğnüme benim
Ve işte 8 Kasım 2006 tarihinde kendisinden derlendiğim yaşamöyküsü…
YILMAZ ÖZER (Âşık Mutsuz):
1946 yılında Hekimhan’ın Güzelyurt kasabasında doğdu. İlk ve orta öğrenimini burada tamamladı. Liseye gitmek istedi, ama bu gerçekleşemedi. O sıralarda şiir yazmaktadır ve eğitime özlemini de dile getirir:
“Gidemedim evde kaldım ne çare”
Diyarbakır Öğretmen Okulunda tarih öğretmeni Erdoğan Toker, şiirlerinin okulda çıkan Özgür ve Haber Bülteni dergileri ile yerel gazetelerde yayınlanmasını sağlar. On dokuz, yirmi yaşlarında şiirlerinin yayınlanmasın bir ödüllendirme ve özendirme olarak kabul eder.
Hemen her konuda şiirleri vardır. Ancak insana ağırlık verir. Beklentilerini, sorunları, acıları, sevdaları, özlemleri; kısacası insanlığı hem söz hem sazı ile halka mal etmeyi amaçlar. “Mutsuz” mahlasını kullanır. Karamsar bir anlam taşısa da, halkın mutsuzluğunu mutluluğa dönüştürmeyi amaçlamaktadır.
Öğretmen okulunda mandolin çalmaktadır. 1967 yılında Sivas hapishanesinde Mehmet Sakarya’dan tel bağlamayı ve düzeni öğrenir, bağlama ile çalıp söylemeye başlar. Usta malı yapıtlardan zamanla kendi yapıtlarından çeşitli etkinliklerde çalıp söyler. TRT belgeliklerinde yer alır.
İlk radyo programı, 1977 yılında Ankara Radyosunda “Pazardan Pazara” adlı programdır. İlk televizyon programı ise 1994 yılında Malatya’da TVM’de M. Ali Cengiz’in programıdır. Ayrıca Ankara, Sivas ve Konya’da programlara katılmıştır.
1988 yılında HAGEM Atatürk ve Devrimler mansiyon.
1988 yılında Âşık Veysel Derneği, Âşık Veysel mansiyon.
Kültür sanat adamlarıyla ilgili kuruluşlarda amacından sapma ve bireyselleşme olduğunu öne sürüyor.
Çevresindeki insanların özellikle 1977-1978’lerde şiirlerindeki bazı konuları beğendiklerini, ancak farklı söylemler, yani ılımlılık beklediklerini belirten Âşık Mutsuz, halkımıza ve gelecek kuşaklara şunları söylüyor.
“Geçmişten güç alarak günümüz yaşamanın geleceğe çağdaş ve evrensel bir boyutla taşınması gerekir. Benden genç olanlardan kopmadan kendimi yenilediğimi söyleyebilirim. Gençlere de öneriyorum…”
METİN ÖZER (Ozan Birfani)
“Merhaba Gülü!” başlığı altında topladım Ozan Birfani ile ilgili yazılarımı. Metin Özer, 1950 yılında Hekimhan’ın Güzelyurt (Cüzüngüt) kasabasında doğdu. 1971 yılında başladığı öğretmenlik mesleğinin 1998 yılı ocak ayında sonlandırdı. Halen dost diye diye yürüyor!
Çocuklarının adlarından (Barış, Sevgi, Özlem) da anlaşılacağı gibi ve doğası gereği ince düşünceli, sevgi ve barışa özlemli, barıştan yana, yerel söyleyişe düşkün, on yedisinden beri şiir yazmakta olup, her şiirinde tasavvufi derinliklere rastlamak olasıdır. Kendisi tarafından benimsenen Birfani adını kullanmaktadır. Âşık Mutsuz’un (Yılmaz Özer) kardeşidir. Hemen her konuda yazdığı şiirlerinden bazıları ile yarışmalarda derecelere girmiş, ödüller kazanmıştır. Şiirlerinden bazıları gazete, dergi ve kitaplarda yayınlanmış, Kültür Bakanlığında kayıtlı halk ozanıdır. TRT Diyarbakır Radyosu, Ankara Radyosu, İzmir Radyosu, Türkiye’nin Sesi Radyosunda programlara konuk olmuş; zamanımızın ozanlarıyla iyi bir iletişim kurmuş, başta Sefil Selimi olmak üzere birçok ozanımızı Malatya’da Güneş TV’de hazırlayıp sunduğu “Dost Diye Diye” adlı programına konuk etmiş, programlarında müzik merkezlerinin, üniversitenin ve gençliğin desteğiyle akademik öze özgü halkın sesini halka yansıtmaya çalışmış, zaman zaman da Malatya dışında yapılan etkinliklere katılmıştır. Şiirlerinden bazılarını seslendirmiş, “Gül Yüzlüm” adlı yapıtını Ali Sezer, Hamit Çavuş, Canan Özacar gibi sanatçılar kasete okumuştur. Hakkında üniversitelerde inceleme çalışmaları yapılmaktadır.
Zaman zaman gazete ve dergilerde Ozan Birfani’yi tanıtan yazılar yazdım. Hatta kendisinin hazırlayıp sunduğu Dost Diye Diye adlı televizyon programının 1999 yaz döneminin ilkinde sunuculuğu üstlenerek onu ayrıntılı bir biçimde tanıttım. Yazı işleri müdürlüğünü yürüttüğüm Arguvan Yolu dergisinin 8. sayısında da kapak yaparak söyleşi yayınlayacağız.
“Merhaba Gülü!” başlığı altında 3 Mayıs 2000 tarihli Malatya Yorum Gazetesinde yayınladım. “Bu kültürün bir parçası olabilmişsem ne mutlu bana!”der.
Ozan Birfani’yi Ankara’dan zaman zaman telefonla arayarak soruyorum. Yine bir aradığımda, Kıvılcım Müzik’te çalışan bağlama yapımcısı ve aynı zamanda çalıp çağıran Murtaza Çağır’ı Birfani’den sıkça söz etmesi üzerine birkaç şiirini göndermesini istedim kendisinden. Halen Malatya’da oturmakta olan bizim Hanlı Ozan Birfani’nin kendi şiirlerinden seçerek; Cansever, Ali Taştepe, Soner ve Erdoğan (Bazı arkadaşların soyadları orada yazılı olmadığı için ben de yazmadım) imzaları ile 24 Şubat 2004 günü onaylayıp gönderdiklerini birlikte okuyalım.
Gül Yüzlüm Ne diyecek isen söz ile söyle Gözlerime bakıp durma gül yüzlüm Beni can evimden vurup da öyle Öldürüp kanıma girme gül yüzlüm Seyredersin pul pul olup dağılsam Kurtarmazsın gözlerinde boğulsam Merhaba demeye layık değilsem Hakk’ın selamını verme gül yüzlüm Öldürmeden evvel kabrimi kazıp Geriye çekilme baş taşım yazıp Çarksız bıçaklarla derimi yüzüp Temmuz sıcağına serme gül yüzlüm Dirilmez mi Birfani dost öldüyse Yaşamaz mı maksudunu bulduysa Zulmetmeye kalbin karar kıldıysa Açtığın yarayı sarma gül yüzlüm Âşıklar Kaderde kıvançta bayram gününde Gönülden gönüle yoldur âşıklar Dünümü getirir bugüne verir Yarınlara kokan güldür âşıklar Dem vurur dünyanın binbir halinden Ders alınır mızrabından telinden Bal dökülür dudağından dilinden Şekerdir şerbettir baldır âşıklar Benim dertlerimi sana anlatır Cümlenin derdini bana anlatır Kerem gibi yana yana anlatır Kor ateşi sönmez küldür âşıklar Ariftir cahilin ardından koşmaz Birliği savunur gerçekten şaşmaz Güzel görmediği yerde eğleşmez Sevdiği kapıda kuldur âşıklar Taşlara başvurup yarmıştır başı Sevda çöllerine dökmüştür yaşı Mekânı sırtında gezen bir kişi Dünyada bir garip haldir âşıklar Aşk atına biner âlemi gezer Duyguya kapılır destanlar yazar Aşığın bağrında sunalar yüzer Deryadır denizdir göldür âşıklar Birfani meydana boşalttım hurcum İnsanlığa hizmet etmektir borcum Kızılırmak gibi coşarsa Gürcüm Sanki boz bulanık seldir âşıklar Benim Köyüm Durmaz öter bülbülleri Açtırır gonca gülleri Çayır çimenli yolları Bir şiirdir benim köyüm Havası var suyu tatlı Kuşları altın kanatlı Meyveleri çok lezzetli Bir şiirdir benim köyüm Vadiye yerleşmiş ezel Tabiatta sanki özel Kendi gibi adı güzel Bir şiirdir benim köyüm Köyümün her yanı canlı İnsanları sıcakkanlı Dört dörtlük ve dört zamanlı Bir şiirdir benim köyüm Güven veriri toplumu mert Yüreğinde manadır dert Güzel yurdumda Güzelyurt Bir şiirdir benim köyüm Olsa bile bağrı ezik Güzelleri nazlı nazik Türküleşmez ise yazık Bir şiirdir benim köyüm Buram buram yayla kokan Âşık Birfani’yi yakan Sevda gibi kalbe akan Bir şiirdir benim köyüm 6 Nisan 2004 tarihinde Ankara’ya şiirleri geldi. Yürümekteyim Bir garip yolcuyum, ben bu yollarla, Tanışa tanışa yürümekteyim. Yokuşu düzlüğü aştım yıllarla, İnişe inişe yürümekteyim. Ağlayı ağlayı düştük bu yola, Gidiyoruz sonu ne olur ola? Gönül bana, ben de dertli gönüle, Danışa danışa yürümekteyim. Yolun sonu yeni bir hayat ile Yeni bir yol, yeni tabiat ile. Hayalden sıyrılıp hakikat ile Konuşa konuşa yürümekteyim. Birfani dünyada halimiz bu ya, Gözyaşıyla erir ineriz çaya. Topraktan buhara, buluttan suya, Dönüşe dönüşe yürümekteyim. Olmasaydı Yüce dağdan aşmaz idim El uzatan olmasaydı. Aşka esir düşmez idim, Gül uzatan olmasaydı. Gün vurmasa özümüze, Kim bakardı yüzümüze. Top zülüften sazımıza Tel uzatan olmasaydı. Birfani, dil bilemezdi, Ağumuz bal olamazdı. Erenler yol alamazdı Dil uzatan olmasaydı.
BAHRİ ÇAVUŞOĞLU
1959 yılında Güzelyurt beldesinin Baharlı mahallesinde doğdu. İlkokulu burada, ortaokulu Çankırı ili Eldivan ilçesinde okuduktan sonra Bolu Öğretmen Okuluna girdi. 1976 yılından itibaren Erzurum-İspir, Sivas-Yıldızeli ve Malatya’da Kale, Battalgazi, Merkez, Arguvan ve Yeşilyurt’ta görev yaptı. Görevi sırasında iktisat fakültesini de bitiren Çavuşoğlu Halen Yeşilyurt Halk Eğitim Merkezi Müdürü olarak görev yapmaktadır. Evli ve 4 çocuk babasıdır.
Lise öğrenimi sıralarında şiire ilgi duymaya başladı. Şiirleri çeşitli gazete ve dergilerde, antolojilerde yayınlandı, radyo ve televizyonlarda okundu. Birçok yarışmada ödül aldı. Şiirlerinden bir bölümünü 2009 yılında “Gözyaşı” adıyla kitaplaştırdı.
Kitabından bir şiirini sunuyorum.
Kır Çiçeği Yağmurda eriyen karla Buğulanır bahçe tarla Cemrelerle ilkbaharla Açılırsın kır çiçeği Derelerde su millenir Kovanda arı dillenir Çıplak tepe yeşillenir Açılırsın kır çiçeği Göle iner ördek kuğu Çayırlardan çıkar buğu Görsün diye köy çocuğu Açılırsın kır çiçeği Mevsimlerde olmaz hile Börtü böcek gelir dile Yamaçlarda neşe ile Açılırsın kır çiçeği Çiğdem nevruz lale sümbül Mor menekşe kırmızı gül Şakıyarak ötse bülbül Açılırsın kır çiçeği Çiçeklerin olur gizi Gül toplarım dizi dizi Mutlu etmek için bizi Açılırsın kır çiçeği Âşıklar yalnız kalınca Bahri ummana dalınca Yaprak açıp kök salınca Açılırsın kır çiçeği