deneme bonusu veren siteler canlı casino akademik sofia grandpashabet güncel adres betpark süperbetin giriş betebet bets10 Matadorbet vdcasino tipobet giriş deneme bonusu siteleri deneme bonusu veren siteler

Gazeteciden reklamcı, reklamcıdan gazeteci olur mu?

GÜNDEM 08.01.2021 - 20:36, Güncelleme: 15.06.2021 - 12:24
 

Gazeteciden reklamcı, reklamcıdan gazeteci olur mu?

“NE KADAR NAMUSLU, NE KADAR DÜRÜST, NE KADAR AHLAKLI VARSA…) şeklinde

Yaşar KARAASLAN Bizim meslekte (Gazetecilikte) kişiler üzerinde yazı yazmak (negatif-pozitif) pek hoş değildir. Yazmamak için çok kendimle sürekli mücadele halindeyim. Bunun nedeni de kişiler üzerine yazılan yazıların (olumlu-olumsuz) orta ve uzun vadede doğruluğunu yitirmesi olasılığının yüzde 70-80'lerde olmasıdır. O nedenle kişiler üzerinden yazı yazmamaya özen gösteririm. Bu değerlendirmeyi yaptıktan sonra konumuza geçelim. Bozulma bireysel mi? Her meslekte olduğu gibi bizim camiamızda da (Basın) camiasının DNA’ları- GEN’lerini bozdular.  Bu bozulmayı birçok arkadaşımız bireysel görüyor. Ama bozulma bireysel veya sadece bizim (Basın) camiada da değil. Toplumun hemen hemen her camiasında  bir bozulma var.   Basın camiası ulu ve köklü bir çınar  Basın camiası ulu ve köklü bir çınardır. O çınar; Patronaj’dan tutunda, yazı işleri, editöryal, muhabir (Spor-magazin- adliye- foto-Belediye- sağlık- ekonomi Vb.…), yazar, yorumcu, tasarımcı- grafiker, dağıtıcı ve reklamcı gibi pek çok dallardan oluşuyor. Teknolojinin gelişmesiyle bu dallar daha da artıp gürleşiyor. Her birisi, bir bütünün parçaları gibi olmazsa olmazlardan. Her bir dal, birbirini tamamlamak üzere kurulmuş. Ulu çınarın çalışması, kimse kimsenin işine ve ekmeğine müdahale etmeden işlemesi üzerine kurulmuş ama sistemde bir arıza var.   Gazeteciler toplumun aynası Gazeteciler, Kamu- vatandaş arasında köprü görevi yaptığı gibi bulunduğu toplumun, sosyal, kültürel anlamda da ayna görevini sürdürür. Özetle toplum neyse gazeteci de o dur.   Hem gazeteci- hem reklamcı olunur mu? Bizim basın camiasında yaşanan sistemin arızalı olmasının özü olan “Hem gazeteci- hem de reklamcı” veya “Gazeteci- İşadamı” konusu.  Hem gazeteci hem de reklamcı olunmaz. “ Hem gazeteci- hem de iş insanı” olunmaz. Hepsi de basın mensubudur ve görevleri ayrıdır. Gazeteci, habercidir haber yapar, Reklamcı reklam toplar karşılığında para alır. İşadamı işini geliştirmek ve devam etmek için yöntemler üretir. Haber ve para yan yana olmaz. Gazeteci, reklamcılık yaparsa “tarafsız” olamaz. Olması da insan doğasına aykırıdır. Dolayısıyla tarafsız haber yapamaz. Böyle bir gazeteci; mesleğine ve meslektaşlarına karşı da reklamla geçinen sektördeki arkadaşlarına karşı da haksızlık yapmış olur ki onların ekmeği ile oynamış olur. Bu hem insani hem yaşamsal bir konudur. Aynı şekilde reklamcılar da gazetecilik yapamaz ve yapmaması gerekir. Yapması halinde; reklamcı arkadaşlarının ekmeğiyle oynamış olur. Gazetecileri de ayak altı emiş olur. Patronlar gazeteci midir? Camiamızı zora sokan ikinci bir konu da medya patronlarının gazeteci olarak görülmesi veya kendilerini gazeteci olarak lanse etmesidir. Ya arkadaş sen basın mensubusun.  Senin işin haber değil ki, habercilik yapıyorsan eyvallah. Patronaj kesimini en çok cesaretlendiren de seçilmiş yöneticiler. (Milletvekilleri- Belediye Başkanları veya siyasiler ile para babaları). Bildiğim kadarı ile, camiamızda fiili olarak gazetecilikten gelen patron sayısı 1 veya 2’yi geçmez ki onlarda aktif gazetecilik yapmıyor. Diğerleri ise basının yanı sıra değişik sektörlerde faaliyet gösteren iş insanları konumundalar. Elbette ki gazete-TV sahibi olacaklar ve para kazanmaya çalışacaklar. Ama kutsal bir kamu görevini de yerine getiren ve emeğiyle geçinmeye çalışan gazetecileri ve gazeteciliği de ayaklar altına almadan.   Kartvizitlerinde (Gazeteci- İş adamı), (Gazeteci-Reklamcı-Organizatör) veya (Organizatör-Gazeteci), (Gazeteci-yazar) gibi titri bulunan arkadaşlara sesleniyorum; Gelin bu sevdadan vazgeçin. Hem kendinize (orta ve uzun vadede) zarar verdiğiniz gibi gazetenize- gazetecilere, gazeteciliğe büyük büyük zararlar veriyorsunuz. Aynı şekilde reklamcılık yapan gazeteci arkadaşlara aynı çağrıyı yapıyorum ve yazımızı yaşanmış bir olayla sonlandıralım; Anlayana tabii… Ne kadar namuslu, ne kadar dürüst… Zamanın birinde çarşımızın delisi (Velisi-Abdalı), günün en işlek saatinde “Ne kadar hırsız, namussuz, ahlaksız varsa…)  diye küfür ederek gezermiş. Çarşı esnafı ve ahalisi de bu abdalımıza 3-5 kuruşla katkıda bulunurmuş. Uzun zaman süren bu ritüel bir zaman sonra abdalımızın kaybolmasıyla son bulmuş. Önceleri merak eden çarşı esnafı ve ahalisi sonradan bu Abdalı unutmuş. Aylar sonra bizim Abdal, tekrar çarşıda boy göstermeye ve bağırmaya küfretmeye başlamış. Ama küfürün hedef kitlesi değişmiş. Nasıl mı?  “Ne kadar hırsız, namussuz, ahlaksız varsa …” diye edilen küfür, bu kez “NE KADAR NAMUSLU, NE KADAR DÜRÜST, NE KADAR AHLAKLI VARSA…) şeklinde küfürlere dönüşmüş. Çarşı esnafı ve ahalisi, “Delidir zahar, ne yapsa yeridir” gibi sözlerle pek aldırış etmemiş hatta küfürlerden memnun olmuş gibi teşvik amacıyla yardımlarını bir kat daha da arttırmışlar. Ama yapılan bu küfürler, birkaç namuslu ve dürüst esnafında zoruna gitmiş ve çağırmışlar deliyi ve “Hayırdır. Ne oldu sana böyle. Önceden farklı küfür ediyordun şimdi niye değiştirdin de namuslu dürüst insanları hedef aldın?” diye sormuşlar. Delinin yanıtı aynen şu “Begim, begim ne edem Çarşımız namuslu, dürüst ve ahlaklı adamlarla dolu idi ben de , namussuzlara, hırsızlara, ahlaksızlara küfür ediydim. Sonra da bu küfür ettiklerim çoğaldı. Beni aldılar götürdiler 2-3 ay aç-susuz bıraktıkları yetmiymiş gibi her güz 2 posta da kötekliylerdi. Şimdi küfürü değiştirdim hem dayak yemiyim hem de bahşişim çoğaldı.”  
“NE KADAR NAMUSLU, NE KADAR DÜRÜST, NE KADAR AHLAKLI VARSA…) şeklinde

Yaşar KARAASLAN

Bizim meslekte (Gazetecilikte) kişiler üzerinde yazı yazmak (negatif-pozitif) pek hoş değildir. Yazmamak için çok kendimle sürekli mücadele halindeyim. Bunun nedeni de kişiler üzerine yazılan yazıların (olumlu-olumsuz) orta ve uzun vadede doğruluğunu yitirmesi olasılığının yüzde 70-80'lerde olmasıdır. O nedenle kişiler üzerinden yazı yazmamaya özen gösteririm. Bu değerlendirmeyi yaptıktan sonra konumuza geçelim.

Bozulma bireysel mi?

Her meslekte olduğu gibi bizim camiamızda da (Basın) camiasının DNA’ları- GEN’lerini bozdular.  Bu bozulmayı birçok arkadaşımız bireysel görüyor. Ama bozulma bireysel veya sadece bizim (Basın) camiada da değil. Toplumun hemen hemen her camiasında  bir bozulma var.  

Basın camiası ulu ve köklü bir çınar 

Basın camiası ulu ve köklü bir çınardır. O çınar; Patronaj’dan tutunda, yazı işleri, editöryal, muhabir (Spor-magazin- adliye- foto-Belediye- sağlık- ekonomi Vb.…), yazar, yorumcu, tasarımcı- grafiker, dağıtıcı ve reklamcı gibi pek çok dallardan oluşuyor. Teknolojinin gelişmesiyle bu dallar daha da artıp gürleşiyor.

Her birisi, bir bütünün parçaları gibi olmazsa olmazlardan. Her bir dal, birbirini tamamlamak üzere kurulmuş. Ulu çınarın çalışması, kimse kimsenin işine ve ekmeğine müdahale etmeden işlemesi üzerine kurulmuş ama sistemde bir arıza var.  

Gazeteciler toplumun aynası

Gazeteciler, Kamu- vatandaş arasında köprü görevi yaptığı gibi bulunduğu toplumun, sosyal, kültürel anlamda da ayna görevini sürdürür. Özetle toplum neyse gazeteci de o dur.  

Hem gazeteci- hem reklamcı olunur mu?

Bizim basın camiasında yaşanan sistemin arızalı olmasının özü olan “Hem gazeteci- hem de reklamcı” veya “Gazeteci- İşadamı” konusu.  Hem gazeteci hem de reklamcı olunmaz. “ Hem gazeteci- hem de iş insanı” olunmaz. Hepsi de basın mensubudur ve görevleri ayrıdır.

Gazeteci, habercidir haber yapar, Reklamcı reklam toplar karşılığında para alır. İşadamı işini geliştirmek ve devam etmek için yöntemler üretir. Haber ve para yan yana olmaz. Gazeteci, reklamcılık yaparsa “tarafsız” olamaz. Olması da insan doğasına aykırıdır. Dolayısıyla tarafsız haber yapamaz. Böyle bir gazeteci; mesleğine ve meslektaşlarına karşı da reklamla geçinen sektördeki arkadaşlarına karşı da haksızlık yapmış olur ki onların ekmeği ile oynamış olur. Bu hem insani hem yaşamsal bir konudur.

Aynı şekilde reklamcılar da gazetecilik yapamaz ve yapmaması gerekir. Yapması halinde; reklamcı arkadaşlarının ekmeğiyle oynamış olur. Gazetecileri de ayak altı emiş olur.

Patronlar gazeteci midir?

Camiamızı zora sokan ikinci bir konu da medya patronlarının gazeteci olarak görülmesi veya kendilerini gazeteci olarak lanse etmesidir. Ya arkadaş sen basın mensubusun.  Senin işin haber değil ki, habercilik yapıyorsan eyvallah. Patronaj kesimini en çok cesaretlendiren de seçilmiş yöneticiler. (Milletvekilleri- Belediye Başkanları veya siyasiler ile para babaları). Bildiğim kadarı ile, camiamızda fiili olarak gazetecilikten gelen patron sayısı 1 veya 2’yi geçmez ki onlarda aktif gazetecilik yapmıyor. Diğerleri ise basının yanı sıra değişik sektörlerde faaliyet gösteren iş insanları konumundalar. Elbette ki gazete-TV sahibi olacaklar ve para kazanmaya çalışacaklar. Ama kutsal bir kamu görevini de yerine getiren ve emeğiyle geçinmeye çalışan gazetecileri ve gazeteciliği de ayaklar altına almadan.  

Kartvizitlerinde (Gazeteci- İş adamı), (Gazeteci-Reklamcı-Organizatör) veya (Organizatör-Gazeteci), (Gazeteci-yazar) gibi titri bulunan arkadaşlara sesleniyorum;

Gelin bu sevdadan vazgeçin. Hem kendinize (orta ve uzun vadede) zarar verdiğiniz gibi gazetenize- gazetecilere, gazeteciliğe büyük büyük zararlar veriyorsunuz. Aynı şekilde reklamcılık yapan gazeteci arkadaşlara aynı çağrıyı yapıyorum ve yazımızı yaşanmış bir olayla sonlandıralım; Anlayana tabii…

Ne kadar namuslu, ne kadar dürüst…

Zamanın birinde çarşımızın delisi (Velisi-Abdalı), günün en işlek saatinde “Ne kadar hırsız, namussuz, ahlaksız varsa…)  diye küfür ederek gezermiş. Çarşı esnafı ve ahalisi de bu abdalımıza 3-5 kuruşla katkıda bulunurmuş. Uzun zaman süren bu ritüel bir zaman sonra abdalımızın kaybolmasıyla son bulmuş. Önceleri merak eden çarşı esnafı ve ahalisi sonradan bu Abdalı unutmuş. Aylar sonra bizim Abdal, tekrar çarşıda boy göstermeye ve bağırmaya küfretmeye başlamış. Ama küfürün hedef kitlesi değişmiş. Nasıl mı?  “Ne kadar hırsız, namussuz, ahlaksız varsa …” diye edilen küfür, bu kez “NE KADAR NAMUSLU, NE KADAR DÜRÜST, NE KADAR AHLAKLI VARSA…) şeklinde küfürlere dönüşmüş. Çarşı esnafı ve ahalisi, “Delidir zahar, ne yapsa yeridir” gibi sözlerle pek aldırış etmemiş hatta küfürlerden memnun olmuş gibi teşvik amacıyla yardımlarını bir kat daha da arttırmışlar. Ama yapılan bu küfürler, birkaç namuslu ve dürüst esnafında zoruna gitmiş ve çağırmışlar deliyi ve “Hayırdır. Ne oldu sana böyle. Önceden farklı küfür ediyordun şimdi niye değiştirdin de namuslu dürüst insanları hedef aldın?” diye sormuşlar. Delinin yanıtı aynen şu

“Begim, begim ne edem Çarşımız namuslu, dürüst ve ahlaklı adamlarla dolu idi ben de , namussuzlara, hırsızlara, ahlaksızlara küfür ediydim. Sonra da bu küfür ettiklerim çoğaldı. Beni aldılar götürdiler 2-3 ay aç-susuz bıraktıkları yetmiymiş gibi her güz 2 posta da kötekliylerdi. Şimdi küfürü değiştirdim hem dayak yemiyim hem de bahşişim çoğaldı.”  

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve gazetemalatya.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.